Ev ödevi,hangi yetenek düzeyinde olursa olsun,öğrencinin başarısını arttırır,ona sorumluluk ve özdisiplini öğretir.
Çocukların işlemiş oldukları dersleri,okul dışında tekrar ederek ya da konularla ilgili egzersiz yaparak,düşünme becerilerini geliştirmeye ihtiyaçları vardır.Bu nedenle ödev önemlidir.Çocuk ödev yoluyla edindiği bilgi ve beceriler ışığında özgün çalışmalar gerçekleştirme fırsatı bulur.Ancak ev ödevi,içerik ve hacim olarak çocuğun kapasitesine uygun olmalıdır.
Verilen günlük ödev,8 yaşın altındaki çocuklar tarafından bir saatlik, üzerindekiler için ise iki saatlik bir süre içerisinde tamamlanabilmelidir.Önemli olan okulun ilk gününden itibaren çocuğun verilen ödevi tamamlayabilmesine bunu alışkanlık haline getirebilmesidir.Ev ödevi yoluyla çocuk,haftanın beş günü “öğrenme faaliyetiyle” organize olur.
O,zaman içerisinde ödevi,günlük yaşamının bir parçası olan sürekli bir etkinlik şeklinde algılamaya başlar.Ödev konusunda yapabilecekleriniz şöyle sıralanabilir:

· Çocuğun ödevlerini yapabileceği fiziki mekanı hazırlayın.Bu çocuğa ait bağımsız bir oda olabileceği gibi,ders çalışma köşesi de olabilir.
· Ev ödevi için her gün düzenli “ödev saati”oluşturmasını sağlayın.
· Okuldan eve geldiğinde,bir saat kadar dinlenme ve kahvaltıya zaman ayırın.Bunun 10 dakikasını,birlikte sohbet ederek geçirmeye çalışın.
· Çocuğun düzenli ödev yapma alışkanlığını geliştirmesine yardımcı olun.Ödev saati sona ererken,çocuğun yapmış olduğu çalışmayı kontrol etmenizde yarar vardır.

KARŞILIKLI SAYGI

Her çocuğun bir birey olduğunu benimsemek gerekir.
Çünkü onlar küçük birer beyefendiler ve hanımefendilerdir. 
Geleceğin yetişkinlerini yetiştirirken gelecekte onları nasıl görmek istiyorsak 
ona yönelik yetiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. 
İlk 5 yılda çocuğumuzun kişiliğinin %80 oranında geliştiğini biliyoruz
fakat birçoğumuz kişiliği gelişmiş biri olarak davranmıyoruz . 
Nasıl ki bizim bir özelimiz varsa, çocuklarımızın da özeli olmasına izin vermeliyiz.
“senin palton, senin yatağın” gibi bir özel durumdan bahsetmiyorum. 
Çocuklarımızın manevi ve bireysel olarak özel’inden bahsetmek istiyorum. 
Çocuklar seçimlerine saygı duyulduğunda, 
gizlemek istedikleri şeyleri otoritenizi kullanarak ortaya çıkarmayıp
onu kişisel olarak yok saymadığınızda, 
onu da birey olarak kabul ettiğinizi hisseder. 
Tabi ki yaptıkları seçimlerin sorumluluklarını da almalıdırlar.
Mesela bir oyuncak istedi, 
oyuncak sizin içinize sinmiyor ancak oyuncağın çocuğun 
olduğunu ve seçim hakkının da onun olduğunu unutmamalıyız.

ÇOCUĞA ZAMAN AYIRMAK

Her çocuğun anne ve babası ile baş başa zaman geçirmeye, 
kendini özel ve değerli hissetmeye ihtiyacı vardır.
Çocuğun masraflarının karşılanması ya da kıyafetlerinin giydirilmesi 
çocuk ile zaman geçirmek anlamına gelmez. 
Çocuğunuz ile onun ilgisi doğrultusunda oyun oynamak, 
sevdiği bir şeyi birlikte yapmak ve ya çocuğunuzla konuşurken
onun hizasına küçülmek ve gözlerinin içine bakarak ne
söylediğini anlamaya çalışmak, 
ona değer verdiğinizi hissetmesini sağlar.
Örneğin; anne bulaşık yıkarken ya da baba gazete okurken çocuğu gelip,” 
anne/baba  beni seviyor musun” diye sorsa ve
anne/baba yaptığı işten kafasını kaldırmadan
“evet, tabi ki seviyorum” 
dese hemen arkasından telefon çaldığında elindeki işi bırakıp
hemen telefona bakıldığında çocuk telefonun
,kendisinden daha değerli olduğunu düşünebilir.
Fakat çocuk aynı soruyu sorduğunda, 
o anda onunla birebir ilgilenecek zaman yoksa bile anne/baba;
“ 2 dakika beklersen senin soruna cevap verebileceğim”
diyerek, işini bitirdikten hemen sonra yanına oturtarak/,
aynı boyda olacak şekilde gözlerine bakarak,
“tabi ki canım, seni çok seviyorum” 
diyerek yanağına da bir öpücük kondurduğunda,
çocuk sevildiğinden emin olarak oyununa geri dönecektir.

CESARETLENDİRME

Ebeveynler genellikle “ aman düşersin, oradan atlama, 
onu eline alma, buna dokunma, 
dur, yapma, oraya gitme ”
gibi çocukları o anki panik ile sürekli olumsuz cümleler ile uyarmaktadır.
Özellikle okul öncesi dönemde olumsuz cümle yapılarını önermiyoruz.
“bardağı elimizi silerek tutarsak kayıp düşmez,
ayakkabılarımızı çıkardıktan sonra koltuğa oturabiliriz, 
merdivenlerden elimden tutarak atlayabilirsin” 
gibi sakin bir tavirla ifade edilen olumlu cümle yapıları,
çocuklara olumlu davranışları öğretmekte bize yardımcı olurken, 
aynı zamanda çocuğumuzla çatışma içine girmeden olumlu
bir iletişim kurmamıza yardımcı oluyor.
Mesela bir oyuncak kutusunu açamayıp size getirdiğinde,
“bence tekrar denemelisin, açabileceğine inanıyorum,
tekrar denersen bence açabilirsin, sana güveniyorum
gibi onu teşvik edici cümleler kurarak,
belki ona fark ettirmeden birkaç ufak yardım ederek,
kendisinin açmasını sağlamalıyız.
Kendi yapabileceği işlerini kendisi yaptığında, “başarılıyım, sevilmeye layığım”
gibi mutlu ve özgüvenli hislere sahip olan bir çocuk farklı 
davranış örüntülerine ihtiyaç duymayacaktır.                                              

PSİKOLOG KEVSER AKGÜN

DİKKAT ÇEKME

Çocukların  gözlemci yönleri çok kuvvetlidir.
Çevrelerindeki büyüklerini sürekli gözlemler ve 
birçok şeyi onların yaptıkları gibi yapmaya çalışırlar.
Herhangi bir davranışın dikkat çektiğini fark ettiklerinde bunu  
kendi ihtiyaçlarına göre uygulamaya başlarlar. 
Mesela istediği şeyleri annesinin evde vermediğini ama 
markette ağladığında elde edebildiğini
keşfeden bir çocuk hiçbir yerde ağlayarak bir şey istemediği halde 
markette bu davranışı gerçekleştiriyor olabilir.
Çocuklar gerekli ilgi ve sevgi göremediklerinde,
ebeveynleri ile kaliteli zaman geçiremeyen çocuklar dikkat çekmek için 
farklı davranış problemlerine başvurabilirler. 
Kendini yalnız hisseden çocuk argo bir kelime kullandığında
herkesin yaptığı işi bırakıp, 
o anda yanına gidip kullandığı kelime ile ilgili onu uyarması, 
neden bu kelimeyi kullanmaması konusunda onunla konuşması veya 
ona kızması bu davranışın pekişmesine yol açacaktır.

İNTİKAM ALMA İSTEĞİ

Tabi ki her çocuğun kurallara ihtiyacı vardır. 
Ancak bu kurallar çocuğun yaşına ve algılama 
düzeyine uygun olmalıdır. 
Aşırı otoriter, baskıcı tutumlara sahip ailelerde çocukların istekleri, 
kararları çoğunlukla göz ardı ediliyor. 
Bir süre sonra çocuklar kendilerini değersiz, dışlanmış hissediyorlar. 
Özellikle ilgiden, 
sevgiden mahrum bırakılmış veya şiddet gören çocuklar da asi
bir tavır oluşabiliyor.
Kendilerini ifade edemedikleri için, 
katı disiplin uygulamaya  çalışan ebeveynlere karşı, 
öfke ve saldırganlık duyguları gelişebiliyor ve kızgın olduğu için
ebeveynlerine ceza vermek isteyebiliyorlar. 
Örneğin; orta okula giden bir çocuğa,
hala daha okul öncesindeki dönem de olduğu gibi akşam saat 
8-9 gibi yatması için zorladığımızda, 
farklı davranış sorunları geliştirebilir. 
Yaptığı bir takım davranışlara ebeveynlerinin kızdığını  gören çocuk,
anne- babasını kızdırmak istediği zaman bu 
davranışlara başvurabilir.

YETERSİZLİK

Her anne- baba çocuğunun özgüvenli, 
kendi ayakları üzerinde durabilen kişiler olmasını ister.
Ancak aynı zaman da onları sürekli korumak,
kollamak isteği duyarlar.
Çünkü o, ailenin minnacık ve bitanecik yavrusudur, 
onun zorlanması, başarısız olmasını istemezsiniz. 
Anne- babanın aşırı koruyucu, 
hoşgörülü tutumu çocuğun başarabileceği durumlarda da
yardım etmeye çalışması,
ona zarar verme anlamına gelmektedir.  
Çünkü gelişim dönemlerinde her bir davranışın ve
işlevin öğrenilmesi için belli bir dönem vardır.
Bu dönemler geçirildiğinde öğrenme süreci zorlaşır ve
çocuğunuz kendisini
başarısız ve yetersiz hissedebilir. 
Sonuç olarak özgüveni düşük,
sürekli olarak birileri tarafından desteklenmeye ve
yardım almaya ihtiyaç duyan, 
bağımlı bir kişilik haline gelmeye başlar. 
İhtiyacı olan desteği alamadığı durumlarda
stres ve kaygı yaşayacağı için çeşitli 
davranış problemlerinin de oluşması muhtemeldir.

PSİKOLOG KEVSER AKGÜN

Zekâ Alanları :Anne babalar genellikle çocukların çok zeki olduğunu ancak bazı derslerde istenilen başarıyı yakalayamadıklarını söylerler. Dışarıda oyun oynarken bütün arkadaşları tarafından tercih edildiğini, arkadaş ilişkilerinde çok başarılı olduğunu,fakat hiç ders çalışmadığını söylerler. Bazı çocukların matematikte çok başarılı olduğunu ancak yabancı dilde istenilen başarıya ulaşamadığından söz ederler. Anlatılanlara bakılırsa bu çocuklar zeki midir? Ya da hangi alanda daha zekidirler?

Harvard üniversitesi profesörü; Horword Gardner’ın araştırmasına göre     biyolojik temele dayanan 8 farklı zeka vardır. Çoklu zeka teorisi de denen bu araştırma her çocuğun bireysel farklılıklarını değerlendirmeyi baz alır.Bunlar:

1-Sözel/Dilsel Zeka: Konuşma ve yazma dilinde kelimeleri etkili ve akıllıca kullanma kapasitesi ve yeteneğidir. Şairler,yazarlar,gazeteciler ve politikacılar gibi. Bu tip çocukların kelime hazineleri çok geniştir. Masal hikaye ya da fıkra anlatmaktan çok zevk alırlar. Okumayı,kelime oyunlarını ve bulmaca çözmeyi çok severler.

2-Mantıksal/Matematiksel Zekâ: Sayıları akıllıca kullanmak ve sebep sonuç ilişkisi kurabilme yeteneğidir.Bilim adamları,matematikçiler,bilgisayar programcıları gibi. Her şeyin nasıl çalıştığını merek eder  ve sorular sorarlar. Matematik en sevdikleri derstir. Dama,satranç gibi düşündüren oyunları oynamaktan çok zevk alırlar.

3-Görsel/Alansal Zekâ: Etrafındaki objeleri hayalinde canlandırma ve görme yeteneğidir. Ressam ve mimarlar gibi. Hayal kurmayı çok severler. Yapboz,labirent gibi görsel faaliyetlerden çok hoşlanırlar. Çizimleri ve resimleri diğer çocuklara oranla daha iyidir. 

4-Bedensel/Kin estetik Zekâ: Kişinin kendisini ifade etmesinde bedenini (dans,mimik,pantomim) çok iyi kullanabilmesidir. Atletler, aktörler, sporcular, dansçılar gibi. Örneğin;kin estetik zekası iyi olan bir futbolcunun diğer futbolculara göre, topa vuruşu, attığı paslar, oyunu okuması daha iyidir. Bu tip çocuklar çok hareketlidirler. Koşmayı,zıplamayı ve güreşmeyi çok severler. Eşyaları parçalara ayırıp tekrar birleştirirler.Tahta oyma,dikiş dikme,örgü örme gibi el becerileri isteyen işte yeteneklidirler.

5-Müziksel/Ritmik Zekâ: Seslere karşı son derece duyarlıdırlar. Pek çoğunun güzel sesi vardır. Müzik aleti çalmaya heveslidirler. Müzik dinlemeyi sever, okul dışında öğrendikleri şarkıları söylemekten hoşlanırlar. 

6-Kişiler arası/Sosyal Zekâ:Başkalarının ruh hallerini, hislerini, duygularını, mizaçlarını anlama kapasitesi ve yeteneğidir.Öğüt veren,danışmanlık yapan, öğretmen, politik lider gibi. Liderlik özelliklerine sahip olan çocuklar arkadaşları arasında en popüler olan çocuklardır. Sosyal faaliyetler katılmaktan zevk alırlar. Kulüplerde organizasyonlarda yer almayı severler. Birden fazla yakın arkadaşları vardır. Başkalarına önem verir ve onlar için endişelenirler.

7-İçsel Zekâ: Kendini yönlendirme, idare etme ve kendini tanıma becerisidir. Bağımsız ve kendi başlarına buyrukturlar. İlgi duydukları şeyler veya hobileri hakkında çok fazla konuşmayı sevmezler. İçine kapalı çocuk diye tanımlanırlar.

8-Doğa Zekası:Böcekler,hayvanlar,deprem gibi doğa alaylarına karşı ilgi duyarlar.Temiz ve yeşil bir çevre onlar için önemlidir.

Çocuklar Nasıl Daha Kolay Öğrenirler? 

Çoklu zekâsı olan çocuklar resimlerle ve video filmlerle daha kolay öğrenirken,bedensel zekası olan çocuklar dokunarak,deneyerek ve uygulayarak daha iyi öğrenirler. Matematik zekası çocuklar mantığa dayalı,sebep sonuç ilişkileriyle rahatça öğrenirken, müzik zekalı çocuklar müzikle, dilsel zekası olan çocuklar ise tek başına dayanarak çalışarak öğrenmekten zevk alırlar. Zeka tipi ne olursa olsun her çocuğun kuvvetli ve zayıf olduğu yanları vardır. Eğer okullarda bu zeka tiplerinden bir ya da ikisi kullanılırsa, zeka tipi bunun dışında kalan çocuklar kendi yetenekli yanlarını geliştiremeyecek,öğrenme işini zevk almadan ve daha uzun sürede tamamlayacak ya da hiç öğrenemeyeceklerdir.

Daha 5 yaşındayken iki hamle sonrasını düşünerek satranç oynayan ama okulda okulda öğrenme güçlüğü çeken çocuğu ne ile açıklayabilirsiniz? 

Harekete dayalı (bedensel) zekası olan çocuklar yerlerinde pek oturamaz ve kıpır kıpırdırlar. Klasik eğitim veren okullarda çocukların pek fazla hareket etme şansları yoktur.Tahtaya yazılanı ya da öğretmeni sessizce dinlemek ve not almak durumundadırlar. Halbuki bu çocuğun öğrene bilmesi  için kaslarını hareket ettirmesi, dokunması ve uygulaması gerekmektedir. Sosyal zekasını kullanabilmesi için de sorular sorarak, konuşarak(grup faaliyetleri) öğrenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak tek tip zekaya hitap ederek çocukları bir kalıp içine sokmaya çalışmak, yetişecek pek çok dahiye engel olmak demektir. Çocuklara yeteneklerini gösterme,geliştirme ve başarılı olma şansı verilmelidir.

Duygusal Zekâ(EQ):EQ,kişinin duygusal ve sosyal iletişim becerisi,kendi duygularını tanıması,sorunlarla başa çıkmayı öğrenmesi,karşı tarafın duygularını anlayabilmesi(empati),problem çözme yeteneğine,yardımseverlik gibi iyi meziyetlere sahip olması,doğru ve sağlıklı ilişkileri kurabilmesini kapsar. Düşen bir insanı görüp üzülmeyen,karınca yuvalarını bozan,kedilerin kuyruğuna teneke bağlayıp eğlenen,belediye otobüsünde yaşlı insanlara yer vermeyen çocukların EQ’ ları düşüktür.

Başarı EQ’ dan Geçer: Çocuğunuzun ileride büyük bir şirkette yönetici olmasını istiyorsanız, IQ’ sunun yanında,EQ’ sunu,yani duygusal ve sosyal iletişim becerisini geliştirin. 80’li yıllardan sonra ortaya atılan duygusal zeka yani “EQ”(Emotinal Qutoient) kavramı,insan ilişkilerinden,iş ve aile yaşantısına kadar hayatın her alanında başarının kapılarını açma özelliğiyle önem kazandı.Bir grup bilim adamına göre duygusal zeka EQ,IQ’dan çok daha önemli.Bu tezi günümüzde pek çok işveren ve şirkette destekliyor.Öyle ki,artık şirketler personel alımında duygusal zeka testleri uyguluyor,gazete ilanlarıyla IQ’su değil de EQ’su yüksek olanları arıyor.

EQ İnsana Neler Kazandırır? Duygusal zekası yüksek kişi,iş yaşamında ve özel hayatında başarıya ulaşır.Çocukları ve eşiyle mutlu olur.Konuşmayı,kime ne söyleyeceğini,problem çözmeyi iyi bilir.Sosyal ilişkileri çok iyidir.

EQ’nun Gelişimini Neler Olumsuz Etkiler? Anne babanın ilgisizliği,çevre şartlarının uygun olmayışı,çocuğun geçirdiği bazı hastalıklar,iyi eğitim alamaması gibi faktörlerle yeterince gelişemeyebilir.Eleştirme,yargılama ve şiddetin çok olduğu ortamda çocuğun zekası gelişmez.Ailede adam yerine konmayan,sevilmeyen,şiddete ve baskıya maruz kalan çocukların duygusal zekaları gelişmiyor.Bu çocukların topluma ve kendilerine güvenleri oluşmaz.Bu kişinin yüksek zekaya sahip olması,o insanın anne baba ve toplum için faydalı olacağı anlamına gelmez.Zekasını toplum zararına olsa bile, kısa yoldan zengin olma yolunda da kullanabilir.  

 

Çocuğunuzu okulla ilgili olarak önceden bilgilendirin ve okulu kendisiyle birlikte gezin. Çocuğunuz okul ortamı ve personel hakkında ne kadar bilgi sahibi olursa yeni okuluna alışmak o kadar kolay olacaktır. • Okulla ilgili detaylı bilgi edinin. Yeni kurallar  hakkında bilginiz olursa çocuğunuzun tüm sorularını rahatça cevaplayabilirsiniz. Örneğin: “Okula nasıl geleceğim?”, “Orada ne kadar kalacağım? “ , “Okula kaç gün gitmek zorundayım?” “Tuvalete gitmek istersem ne yapmalıyım?” “Okulda susarsam ne yapacağım?” “Okulda oyun oynayabilecek miyim?” gibi..

  1. Güven verin ve çocuğunuzu rahatlatın. Yanında olmadığınızda onun mutlu ve rahat olacağına ilişkin ona güven verin.
  2. Sakin kalmaya çalışın. Kaygı, özellikle anneyle çocuk arasında bulaşıcıdır. Çocuk, kaygı duyduğu, canı sıkıldığı her durumda ne kadar endişelendiğinizi anlamak için size bakacak ve endişeli olduğunuzu gördüğünde, bu, onun kendi korkularının yerinde olduğunu doğrulayacaktır. Bu nedenle ne kadar tedirgin ve  gergin olursanız olun, dışarıdan bakıldığında sakin ve rahat görünmeye çalışın. Ve ne yaparsanız yapın ilk günün heyecanıyla, çocuğunuzun yanında ağlamayın!
  3. Okul çıkışında onu tam zamanında alacağınızı ona açıklayın.
  4. Vedalaşmayı uzun sürdürmeyin. Kısaca ve doğal bir şekilde vedalaşıp ayrılın. 
  5. Çocuğunuzdan, onun anlayabileceği bir ayrılma cümlesiyle ayrılabilirsiniz. Örneğin: “Seni ikindi kahvaltısından / öğle yemeğinden  sonra almaya geleceğim” gibi.
  6. Hiç bir zaman, o anda her ne kadar akıllıca ve pratik görünürse görünsün,  çocuğunuza veda etmeden, habersizce okuldan ayrılmayın. Çünkü çocuğunuz sizin haber vermeden gittiğinizi fark edince daha çok üzülüp endişelenecektir.
  7. Eve geldiğinde okulda yaşadıklarıyla ilgili onunla konuşun. Okul yaşantısı hakkında konuşmak istemiyorsa ısrar etmeyin, okulun, çocuğunuzun özel hayatı olduğunu kabul edin.
     Çocuğunuzun okulda geçireceği süreyi yavaş yavaş aşamalı olarak artırın.

kolay gelsin..

  1. Çocuğun her istediğini yapan bir babayla hiç bir istediğini yapmayan baba arasında ne fark vardır? Ya da tüm kararları çocuğuna aldıran bir anne ile kararlarda çocuğuna hiç söz hakkı tanımayan anne arasında. Önce “denge” adımını atlamalısınız sonrada aşağıdaki diğerlerini…. 3-6 yaş arasının kişilik gelişiminde ne kadar önemli olduğunu unutmayarak…
  2. Kurallar belli olmalı ve bu kuralları uygulamaya mutlaka geçirmeliyiz. Birçok ailede belirlenmiş ama bir türlü uygulanmaya konulmayan kurallar vardır. Çocuğunuzun odasını toplamasının kural olduğunu ve bu kuraların dışına çıktığı takdirde cezalandırılacağını bilmesi gerekir.
  3. Her ortamda aynı davranışa aynı tepkiyi vermelisiniz. Süper markette bağırmasına kızıp evde bağırmasına tepki göstermezseniz tutarlı davranmasını nasıl bekleyebiliriniz ki….
  4. Uyku, yemek ve televizyon gibi konularda taviz vermemeliyiz. ”Anne biraz daha lütfen” yakarışlarına kulak tıkamak zor da olsa. Uyku, yemek ve televizyon kuralarına bağlı olmalı ve belli zaman dilimlerine bağlı kalınmalı.
  5. Evin patronun siz olduğunu ona göstermelisiniz. Hızla artan ”çocuk erkil” aileler aslında en çok çocuğa zarar verir.
  6. Yaşamınızla ilgili kararları anne baba olarak siz almalısınız. Çocuk çocuktur, onun katılacağı konuları dikkatle belirlemelisiniz. Fikirlerini bildirme hakkı olsa da yaşamınız ile ilgili karar hakkı yoktur.
  7. Saygısızlık ve size karşı saldırganlık asla affetmemiz gereken önemli bir konudur. Bu davranışlarının diğerlerine göre daha ağır sonuçlar doğurabileceğini ona öğretmelisiniz.
  8. Doğru davranışları geliştirebilmek için ödül ve ceza kavramalarını kavramlarını doğru kullanmalısınız. Doğru yerde doğru karar almanız gerekir.
  9. Sevginizi her zaman göstermeli ve onu “artık seni sevmeyeceğim ”gibi cümlelerle tehdit etmemelisiniz. Tavrınız yalnızca o anki davranışına karşı olmalı,direk kendisine değil…..
  10. Ondan yaşının ve yapabileceklerinin üstünde beklentilerimiz olmamalı. Bunun yolu da çocuğunu iyi tanımaktan geçiyor. Başka çocuklarla karşılaştırma k da yapmamanız gerekenlerden biridir. Bu onu zedeler.
  11. O sizin çocuğunuz ama kendi kişiliği olacaktır. Onu kendi istekleriniz doğrultusunda zorlamamalısınız ileride size bakacak gözü ile görmelisiniz. Unutmayın; onunda kendine ait bir yaşamı olacak. Buna saygı göstermeyi şimdiden öğrenmelisiniz.
  12. Çocuğunuzu iyi izlemeli, söylediklerini tüm dikkatinizle dinlemelisiniz, eşleştirmeden yargılamadan….
  13. Onunla kaliteli zaman geçirmeye, ona sevildiğini hissettirmeye çalışmalısınız. Kısıtlamalar ve sevginizle birlikte, kendi doğrularını ve güvenli kişiliğini mutlaka bulacaktır. Sonucu keyifle izleyip, kendinize de pay çıkarabilirsiniz.

Okuma İlgisinin Oluşumunda Ailenin Rolü

Okuma ilgisinin gelişebilmesi için aile ve okul, çocuğa faaliyet olanakları hazırlamalıdır. İyi bir okuma alışkanlığının iki temel koşulu vardır. Bunlar, okuma sabrı ve okuma zevkidir.“Okuma kültürü” denilen bu iki alışkanlık da, aile ve okulda kazanılır. Bu nedenle, okuma ilgisinin geliştirilebilmesi için aile ve okul, çocuğa faaliyet olanakları hazırlamalıdır.

Çocuk için kitap bir oyuncaktır. O,sadece kitap sayfalarını çevirmekten hoşlanır. Bu eylem onun küçük kas koordinasyonunun gelişmesinde yararlı olur. 2 yaşından itibaren çocuk, tamamı resimden oluşan,bez veya kalın kartondan yapılmış elinde tutabileceği küçük kitaplar sever. 3-4 yaş çocukları, kendilerine resimli öykü kitaplarının okunmasını ister. Çocuk bir kitaba aşinalık kazandıkça, öyküyü anımsamaya başlayacak ve özelliklede pek çok kez tekrarlanan söz ve cümleciklerde anne-babaya katılacaktır. Çocuk, bir şiirin bir sonraki uyaklı dizesini tahmin etmenin veya bir öykünün çok iyi bilinenbir cümlesini tamamlamanın sağladığı tatmin duygusundan çok büyük zevk alır. Bu yüzden bunu yapabilmesi için elverişli birortam oluşturmak yararlı olacaktır.

Birlikte okuma: Ana-babayla birlikte okuma, çocuğu okumaya katılmayı özendirir; onun, okuma deneyiminde önemli bir rol üstlenmesini kolaylaştırır.

Kitaplar hakkında konuşma: Öykü ve resimler hakkında konuşmak, çocuğun okumaktan aldığı zevke ve kavrayış gücünePek çok katkıda bulunur. Çocuğunuz sorular sorar veya bildiği sözcükleri göstererek ya da resimlerden söz ederek okumanızı bölerse,bu onun ilgi duyduğuna ve o konuda fazla şey öğrenmek istediğine işaret eder.”Neden böyle olduğunu merak ediyorum.”,”İleride neler olacağını tahmin edebilir misin?" ya da “Bu kitabı neden bu kadar çok seviyorsun?” gibi sözlerle kitaptan söz etmesine yardımcı olabilirsiniz. Bu açıdan bakıldığında,3-4 yaşlarındaki çocuk için kitap, yetişkinle arasında kurulan bir sohbet aracıdır.

Çocuklar, birlikte okuduğunuz kitaplarla çoğunlukla kendi deneyimlerini anımsayacaklardır. Bir öykü, pek çok başka deneyimi ya da anıyı çağrıştırabilir. Kitaplar hakkında konuşmak, çocukların okudukları öykülerle bütünleşmelerini ve kendilerini gerçek birer okur hissetmelerini sağlamanınen etkili yollarından biridir. Bu yolla bir yandan çocuğun kelime dağarcığı zenginleşirken, bir yandan da ona, bazı zihinsel kavramları anlama fırsatı verilmiş olur.

Yeniden okuma: Çocuklar, çok iyi bildikleri kitapları okumaktan çok zevk alır ve bu şekilde bir hayli güven kazanır. Yeniden okuma, kitapların ve öykülerin nasıl işleğini görmelerine yardımcı olur. Çok sevdikleri kitapları yeniden okumayı sürdürmeniz oldukça önemlidir. Okumayı öğrenmeye ve sayfa üzerindeki sözcükler hakkında giderek daha fazla şey fark etmeye başladıklarında, aşina oldukları bir kitaba ilişkin bilgiler onlara yardımcı olacaktır. Onları, bildikleri kitaplarda yer alan sözcüklere ve harflere daha dikkatli bakmaya özendirebilirsiniz.

Birlikte okuma çocuğu okumaya katılmaya özendirir.3-4 yaşlarında kitap, yetişkin ile çocuk arasında kurulan bir sohbet aracıdır. 

Kaynak:Prof.Dr.Haluk Yavuzer

Çocuğu Anlamak

 

Ana-baba öfkesini kontrol edemezse,çocuk kendisini yalnız hisseder ve kötü olduğunu düşünür.Onlara karşı öfke duygusu yaşar.Kışkırtıcı düşünceleriniz ve öfkeniz,çocuğun davranış probleminin altındaki gerçek nedeni görebilmenizi ve ona göre davranabilmenizi engelleyeceğinden,çorcuğunuzda üç olumsuzluğun yaşanmasına yol açar.

1. Öncelikle çocuğunuz,kendisinin kötü olduğunu düşünür.Onu suçlarken sesiniz yükseldiğinde, çocuğunuz bunu kendi değerini yansıtan olumsuz bir yargı şeklinde algılar.Sık sık yaşanan öfke,çocukta “ben kötüyüm”inancının yerleşmesine neden olur.

2. Çocuğunuz iş birliğine daha az yatkın bir birey olur.Çocuklar,ana-babalarının öfkesinden oldukça çekinirler.Böyle bir ortamda iş birliği içinde olma isteği daha yavaş gelişir.

3. Çocuğunuz kendini yalnız hisseder.Size karşı öfke duygusu yaşar.Size sürekli öfkeli ve bağırır halde gören çocuk,zaman içinde size karşı kapanmaya başlar.Böyle bir ortam,çocuğun kendini korumak amacıyla,savunması öfke duygusu geliştirmesine ya da sizden kaçmak üzere bir strateji geliştirmesine neden olabilir.  

ANA-BABA,KENDİ ÖFKESİYLE NASIL BAŞEDEBİLİR?  

Genellikle ana-babalar çocuğun olumsuz davranışlarını farklı yorumlayarak tepki verirler.

1. Bu sadece bir evre.Tüm çocuklar bu evreyi yaşar.

2. Onun yaşına göre bu davranışı doğal.

3. Bunu ciddiye almamak gerek.

4. Bu doğal bir dürtüsellik.

5. O,gerçekte,beni kızdırmak için bu hareketi yapmıyor.

6. O,ağlamasını veya kızgınlığını engelleyemiyor.

7. Olayları kendi haline bırak ve durumu yaşa.Başa çıkabileceksin,sinirlenmemelisin. 

Ana-baba olarak kendi öfkenizle başa çıkabilmek için:

1. Önce sizi tetikleyen kışkırtıcı düşüncelerden vazgeçin.

2. Gerildiğinizi fark ettiğiniz anda aklınızdan geçenleri tartın ve kendi kendinize söylediklerinize kulak verin.Yorumlarınızla çocuğu bir kalıba koyarak etiketliyor musunuz?Yoksa problemi abartıyor musunuz?Kışkırtıcı düşünceyi net olarak belirlediğiniz taktirde, kendi kendinizi nasıl gerdiğinizi görürsünüz.Bunu durdurmanın iki yolu vardır:  Birincisi kışkırtıcı düşüncenin yerine “başacıkma”düşüncesini koyabilmek. Örneğin;”Sakin olmalıyım.Gerginliğe gerek yok.Bununla başa çıkabilirim,”gibi.Gerginliğin başladığını hissettiğiniz an,bu “başarabileceklerim” sözcüklerini tekrarlayabilirsiniz.Kışkırtıcı düşünceyi durdurabilmenin diğer bir yola da onu delillerle çürütmektir.Eğer kışkırtıcı düşünce gerçeği çarpıtılıyorsa,en büyük silahınız gerçekle yüz yüze gelmek olmalıdır.Olayı etiketlemeyi,abartmayı ve davranışlara olumsuz niyet affetmeyi bırakın.Bunun yerine problemi görebilmek için kendinize daha gerçekçi yollar bulun. 

      

KIŞKIRTICI DÜŞÜNCE

GERÇEKÇİ YAKLAŞIM

O hareketi beni kızdırmak için yapıyorsun!

O gerçekte beni kızdırmaya çalışmıyor. Bu durumla nasıl başaçıkabilir? Onun şu andaki ihtiyacı nedir?

Bana karşı geliyorsun!

Bu doğal bir dürtüsellik;kızgınlığıma yenik düşmemeliyim. Acaba burada onun gerçek ihtiyacı ne?

Beni çıldırtmaya çalışıyorsun!

Bu sonderece doğal. Durumla başaçıkmaya çalışıyor. Davranış bana karşı değil. O, bunu bilerek yapmıyor.

Beni sınamaya çalışıyorsun!

Belki beni sınıyor ama ben bununla baş edebilirim. Bu yaşta sınırları zorlamak sonderece doğal.

Buna dayanamayacağım!

Çocuklar bu evrelerden geçmek zorunda. Bu durumla başaçıkacağım. Bunu yaparken de parlamamaya çalışmalıyım.

Bu davranış hoş görülebilir türden değil!

Bu davranışı sevmiyorum ama onunla başaçıkabilirim. Yeterince olgunlaşmadığı için kendini durduramıyor. Oysa ben yetişkinim. Kendimi yönetebilirim.

Sen kontrolün dışına çıktın!

Bu doğal bir dürtüsellik. Çocuklar zaman zaman haşin olabiliyor, zaman zaman da duygularını yoğun bir şekilde yaşayabiliyor. Etiketlemeyi bırak. Sakin bir şekilde sınır koymaya çalış.

Bu bir manipülasyon!

Bunu çok ciddiye alma. O, kendi yolunda gidilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Çocuklar erişkinlerden daha güçsüzdür. Bu nedenle sahip olmak istedikleri herşeyi elde etmeye çalışırlar.

Prof. Dr. Haluk Yavuzer

  1. Çocuğunuzu okulla ilgili olarak önceden bilgilendirin ve okulu kendisiyle birlikte gezin. Çocuğunuz okul ortamı ve personel hakkında ne kadar bilgi sahibi olursa yeni okuluna alışmak o kadar kolay olacaktır.
  2. Okulla ilgili detaylı bilgi edinin. Yeni kurallar  hakkında bilginiz olursa çocuğunuzun tüm sorularını rahatça cevaplayabilirsiniz. Örneğin: “Okula nasıl geleceğim?”, “Orada ne kadar kalacağım? “ , “Okula kaç gün gitmek zorundayım?” “Tuvalete gitmek istersem ne yapmalıyım?” “Okulda susarsam ne yapacağım?” “Okulda oyun oynayabilecek miyim?” gibi..
  3. Güven verin ve çocuğunuzu rahatlatın. Yanında olmadığınızda onun mutlu ve rahat olacağına ilişkin ona güven verin.
  4. Sakin kalmaya çalışın. Kaygı, özellikle anneyle çocuk arasında bulaşıcıdır. Çocuk, kaygı duyduğu, canı sıkıldığı her durumda ne kadar endişelendiğinizi anlamak için size bakacak ve endişeli olduğunuzu gördüğünde, bu, onun kendi korkularının yerinde olduğunu doğrulayacaktır. Bu nedenle ne kadar tedirgin ve  gergin olursanız olun, dışarıdan bakıldığında sakin ve rahat görünmeye çalışın. Ve ne yaparsanız yapın ilk günün heyecanıyla, çocuğunuzun yanında ağlamayın! 
  5. Okul çıkışında onu tam zamanında alacağınızı ona açıklayın.
  6. Vedalaşmayı uzun sürdürmeyin. Kısaca ve doğal bir şekilde vedalaşıp ayrılın. 
  7. Çocuğunuzdan, onun anlayabileceği bir ayrılma cümlesiyle ayrılabilirsiniz. Örneğin: “Seni ikindi kahvaltısından / öğle yemeğinden  sonra almaya geleceğim” gibi.
  8. Hiç bir zaman, o anda her ne kadar akıllıca ve pratik görünürse görünsün,  çocuğunuza veda etmeden, habersizce okuldan ayrılmayın. Çünkü çocuğunuz sizin haber vermeden gittiğinizi fark edince daha çok üzülüp endişelenecektir.
  9. Eve geldiğinde okulda yaşadıklarıyla ilgili onunla konuşun. Okul yaşantısı hakkında konuşmak istemiyorsa ısrar etmeyin, okulun, çocuğunuzun özel hayatı olduğunu kabul edin.
  10. Çocuğunuzun okulda geçireceği süreyi yavaş yavaş aşamalı olarak artırın.

Aile toplantısı,bütün aile üyelerini kapsayan düzenli bir toplantıdır.Ailedeki bireylerin değerleri,istekleri,şikayetleri,planları,soruları ve önerileri gündemi oluşturur.Aile toplantısı,aileyi ilgilendiren her konu üzerinde,üyelerin fikirlerini söyleyebilecekleri bir ortamdır. Aile toplantısı,ailede de yapılacak işlerin planladığı,herkesin tecrübelerini paylaştığı,aile üyelerinin birbirlerine karşı olumlu duygularını belirttiği bir ortamdır.Düzenli toplantılar sayesinde kuralların oluşturduğu,kararların alındığı,aile içindeki iyi ve güzelliklerin fark edildiği ve bireylerin olumlu yönlerinin ortaya çıkarıldığı uyumlu bir aile ortamı desteklenmiş olur.     

Aile Toplantısı Nasıl Yapılmalı?

1.Belli bir zamanda düzenli olarak toplanılmalıdır.

2.  Her toplantının farklı bir başkanı olması faydalı olur.Başkanlık dönüşümlü yapılabilir.

3.Yapılan toplantıların mutlaka bir gündemi olmalı ve alınan kararların bir tutanağı olmalıdır.Böylelikle alınan kararların uygulanmasını da takip edebilirsiniz.

4.Toplantı süresi belli olmalıdır.Konunun akışına göre uzanıp kısalmamalıdır.Ortalama 60 dakika olabilir.

5.Görüşülen konuyla ilgili herkesin fikrini söylemesine zemin hazırlamalısınız.

6.Ev işleriyle ilgili iş bölümünü bu toplantılarda yapabilirsiniz.

7. Toplantının çocuklar üzerinde olumlu davranış değişikliği meydana getirebilmesi için,anne ve baba verdiği sözlerde durmalıdır.

8.Toplantı bitiminde alınan kararları özetleyin.Yeni toplantıya  başlamadan önce bir önceki toplantıda alınan kararların uygulanıp uygulanmadığını gözden geçirin. 

     Selim Bey,eşi ve çocuklarıyla birlikte aile toplantıları yapmaya başlar.Başlangıçta her şey yolunda gitmektedir,herkes kurallara uymaktadır.Bir gün Selim Bey’in işi oldukça fazladır.Yarına yetiştirmesi gereken işler vardır.Evde çok yoğun bir şekilde çalışmaktadır.Ancak çocukların da canları sıkılmış ve Selim Bey’in kendileriyle ilgilenmelerini beklemektedirler. İlgi çekmek için kendi aralarında gürültü çıkarmakta ve babayı çok fazla rahatsız etmektedirler.Selim Bey birkaç defa çocukları uyardıysa da çocuklar hiç uyarı almamış gibi davranmaya devam ederler.Yarın yetişmesi gereken işlerin çokluğu,yetiştirememe endişesi ve çocukların gürültüsü üst üste eklenince Selim Bey daha fazla dayanamaz.Bir tokat patlatır.Yarım saat sonra kapısı tekrar çalınır.İçeriye az önce vurduğu çocuklar girer.  

        Baba,biz olağan üstü toplantı yapılmasını istiyoruz,derler.   Selim Bey bakar ki iş ciddi “Tamam çocuklar,annenizi de çağırın,başlayalım,” der.Çocuklar koşmaya başlarlar,Babacığım,daha önce yapmış olduğumuz toplantıda bir daha dövmek yok,diye karar almıştık.Siz bu kararı çizdiniz.Evet çocuklar,haklısınız,bu kuralı çiğnedim,ancak siz de kendi yaptıklarınızı unutmayın,cezam neyse razıyım.  Çocuklar yan odaya giderek kendi aralarında konuşurlar.Az sonra almış oldukları kararı babasına açıklarlar. Babacığım,dövmek yasak,sen bu kuralı çiğnedin.Ancak biz de senin işinin başından aşkın olduğunu gördüğümüz halde seni rahatsız ettik.Sabrını taşırdık.Bu hafifletici sebepleri göz önünde tutarsak,bir daha aynı olayın tekrarlamaması kaydıyla bu defalık cezaya gerek görmüyoruz,derler.   

     Bakınız,burada Selim Bey çocuklarına söz hakkı vererek ve yapmış olduğu anlaşmalar sağdık kalarak çocuklara çok güzel bir hayat dersi vermiş oldu.Aynı zaman da kendisi alınan kararlara uyacağını belirterek “Aile Toplantılarının”devamını da sağlamış oldu.Bu aile toplantıları  yapılırsa, bunun çocuklara ve aileye ne katkısı olur?

 Aile Toplantılarının Aileye Katkıları:

·  Ailede herkesin birbirini dinlemesini sağlar.

· Olumlu duyguları ve düşünceleri karşılıklı ifade etmek ve devamı için birbirlerini teşvik etmek.

· Ailede herkesin yapabileceği bir iş olduğunu belirterek,iş bölümü yapmak.

·  Sıkıntıları,sevinçleri,hüzünleri,hayalleri paylaşmak.

·   Problemleri belirlemek,nelerin ve kimlerin değişmesiyle problemin çözüme ulaşacağını saptamak.

Kaynak: Okul Evde Başlar

Yazar:Fatih Kalkınç

ANNE BABALARIN ÇOÇUKLARA  KOYDUĞU SINIRLAR

Anne babalar olarak sizlerin en değerli varlıkları olan çocuklarınızı eğitirken ve onların gelişimlerini desteklerken zaman zaman her anne baba gibi sıkıntılar yaşadığınız anlar oluyordur. Anne babalık aslında, mesai sınırı olmayan, emeklisi dolmayan bir nevi hayat işi biraz da yaşama biçimidir. Çocuk eğitimi de bu işin en önemli dalı ve en kutsal görevidir. Onların hayatlarını idame ettirebilmeleri için maddi bir takım ihtiyaçlarını karşılarken bir yandan da sağlıklı gelişip iyi bir eğitim alabilmeleri için çalışıp durursunuz. Zaman zaman internet zaman zaman kitaplar bu yolda en önemli ve en kıymetli dostlarınızdandır. Bu yolda kimi zaman da bir uzmana danışarak yaşadığınız sıkıntılara çözüm bulmayı doğru yolda ilerlemeyi hedeflersiniz.

Söz veya kelime yitimi olarak ta bilinen afazi bireyde zeka geriliği, bellek bozukluğu, işitme özrü ve konuşma organlarında bozukluk olmadan konuşma işlevinin yerine getirilmemesi durumudur. Nedeni bir beyin hasarı sonucu oluşan fonksiyonel bir bozukluktur. Genelde afazi birden ortaya çıkar, ancak beyin tümörü gibi yavaş ilerleyen hasarlarda ise zamanla oluşabilir.

Afazide dili anlamada veya ifade etmede bir bozukluk söz konusudur. Diğer bir deyişle bir beyin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan sözel ve işitsel iletişimi etkileyen motor ve duygusal dil bozukluklarını içeren bir durumdur (Özgür, 2004, s.96). Afazi tanısı olan öğrencilerin bireyselleştirilmiş eğitim programından yararlandırılması düşünülmelidir. Ayrıca konuşma terapisi desteği alınmalıdır.

Çocuklar okul öncesi dönemde bir çok gelişim basamağından geçiyor ve bu basamaklarda her bir döneme özgü bazı sorunlarla karşılaşabiliyoruz. Bu sorunlar bazen gelip geçici oluyor, bazen ise kalıcı bir davranış olarak yer edinebiliyor. Peki, bu farklılık nereden kaynaklanıyor? İşte bu noktada ebeveynlerin davranışları devreye giriyor. Çocuğunuzun yeni öğrendiği davranışlara verdiğiniz tepkilere göre o davranış çabucak değişebiliyor ya da kalıcı bir hale gelebiliyor. "İyi güzel, ancak bir davranışın kalıcı mı, geçici mi olduğunu nasıl anlayacağız" dediğinizi duyar gibiyim.

Bir davranışın bozukluk olmaya başladığını nasıl anlarız; aşağıdaki kriterler açısından inceleyebiliriz...

YAŞA UYGUNLUK

Okul öncesi dönemde her yaşın kendine özgü özellikleri vardır. Bu özellikleri bilerek hareket etmek, çocuğunuzun neye ihtiyacı olduğunun bilincinde olmayı ve onun gelişimine destek olmayı kolaylaştırır. Örneğin; 3 yaş dönemi inatçılık dönemi olarak bilinir. Bu dönemde çocuklar çevrelerindeki büyüklerinden yardım almayı redederler, her işi kendi başlarına yapmak isterler. Bu davranışa bakarak 3 yaşındaki bir çocuğun inatçı bir yapıya sahip olduğunu söyleyemeyiz.

SÜREKLİLİK

Bir davranışın bozukluk olduğunu söyleyebilmemiz için uzunca bir zaman devam ediyor olması gerekir ve görülen süre içerisinde ne kadar sık gözlemlendiği önemlidir. Örneğin bir çocuk sadece çok uykusu geldiğinde, uyuyabileceği uygun ortam olmadığında parmağını emiyorsa bu davranış bir bozukluktur diyemeyiz.

YOGUNLUK

Gözlemlenen davranışın yoğunluğu da önemlidir. Örneğin uyku vakti geldiğinde odasına gitmek istemediği için korktuğunu söyleyen bir çocuk uykusu geldiğinde hiç itirazda bulunmadan odasına gidip uyuyabiliyorsa bu davranış bozukluğu boyutunda bir sorun değildir. Fakat çocuk mutfak eşyalarının sesinden korktuğu için mutfağa giremiyorsa, girdiğinde ise sanki kendisine zarar verilecekmiş gibi şiddetli bir tepki veriyorsa bu durumda bir bozukluktan bahsedebiliriz.

CİNSEL ROL BEKLENTİLERİ

Kız çocukları ile erkek çocuklarının farklı yapıları ve cinsel kimliklerine göre farklı beklentiler vardır. Erkek çocuklarında çarpışan araba, savaş oyunları gibi öfke ve saldırgan içerikli oyunları daha sıklıkla görüldüğü gibi, kız çocuklarında ise bu davranış tarzı yerine bebekleri ile evcilik oynamaları gibi daha sakin oyun tarzları gözlemlenir. Aynı yaştaki kız ve erkek çocuğunu karşılaştırdığımızda erkek çocuğunun kız çocuktan daha saldırgan davranışlarının görülmesi beklenen bir farklılıktır.


Kevser AKGÜN
Psikolog